hesabın var mı? giriş yap

  • efendim cok afedersiniz, herkes ilkokul arkadasini, ortaokul arkadasini bulurken ki ben de bulmusken en sonunda "kuran kursu" arkadasimi bularak bir cigir actim.. anilarimizi paylasioruz birbirimizle.. delicesine mutluyum.. elif lam mim.. hay allah..

  • 1 sırp, 1 ispanyol, 2 türk, bir dağ evindeyiz. sırp ile ispanyol bir kurusıkı bulmuşlar, uzaktaki bir elmayı vurmaya çalışıyorlar. ben ise sandalyede oturmuş olacakları izliyorum.

    (ortamdaki 2. türk koşarak gelir)

    t: give it to the master. i can shoot anything you show me. [ver bakayım o silahı abine]

    (ispanyolda tepki yok, silahı verir)

    t: i've been to turkish army for one year [ben 1 yıl aztektim orduda]

    (tepki yok, izliyorlar)

    t: look. (çömeldi nişan aldı, yalnız kıç çatalı açıldı adamın, dolunay gibi çıktı ortaya)

    t: yeees **silahpatla** (elmada tık yok)

    (ispanyolla sırp bir çatala, bir de elmaya bakarlar. )

    sırp: that's why they lost whole empire... [işte koca imparatorluğu böyle kaybettiler]

  • -dayı 1 lira bozuğun var mı?
    -yok.
    -1 dal sigara?
    -kullanmıyorum.
    -saat kaç, onu söyle bari!

  • ''gökyüzüne bakan fotoğraflı parti liderlerine sesleniyorum: biz aşağıdayız... ''

  • bir tartışmada bilerek ya da bilmeyerek karşı tarafın görüşünün çarpık bir yorumlamasını yapıp, bu yorumlama üzerinden eleştiri üretmeye verilen isim.

    örnek olarak "sen evrime mi inanıyorsun? maymundan mı geldin?" cümlesini ele alabiliriz. bu cümlede iki tane straw man tarzı çarpıtma vardır. birincisi evrim teorisinin bir "inanç" olduğu varsayımıdır. ikincisi (ve belki de daha meşhur olanı) ise evrim teorisinin "insanın maymundan geldiğini" savunduğunu iddia etmektir.

  • sevgiliye kapiyi kapatma sansi vermek istemiyor da olabilir. ben o kadar parayi sen kapiyi carpasin diye vermedim zalımın kızı.

  • ''adam kadını özledi, başka kadına sarıldı.
    kadın adamı özledi, adamın yokluğuna sarıldı...''

    cemal süreya

  • şehirleşme ile tüm ailelerin bir veya iki çocuğa düşmesi ile yaşanır. ülkemizde ebeveyni veya bir üst nesili, dedeleri vs.leri köyde doğmuş herkes annem babam 6 kardeşmiş (4-8 arası genelde), biz iki kardeşiz derler. bu iki kardeşin de toplam 3 çocuğu ya olur ya olmaz. bu geçiş, batıda endüstrileşme ve şehirleşme en az 100-150 yıla yayılmışken, türkiye g. kore gibi ülkelerde 40-50 yılda bir iki nesile sığması nedeniyle çok sert olmuştur. çin'de devlet kontrolü ve dayatması ile böyle olmuş, hatta ileri gitmiş, hindistan'da ise şehirleşen nüfusta aynen yaşanmaktadır. bu nedenle aslında önümüzdeki 50-75 yıla baktığımızda dünyanın kontrol dışı ve kaçınılmaz bir ekolojik felakate sürükleyecek bir nüfus artışı sorunu görünmemektedir. tüm dünyada tarım için nüfusun maksimum %10 civarı yeterli, onda da makinalar şu anda zaten etkin, kalan nüfus şehirlerde, iş bulabilirlerse hizmet sektöründe çalışacak. bir eve 4 çocuk, onların bakımı, eğitimi ve istihdamı diye bir şey mümkün değil. yani bu da aslında şehirli insan toplumlarınıın nüfusu temelde, ekonomisinden gelen bir ekolojik dengeye tâbi, kendi kendine bir düzene oturuyor demek oluyor. şehirli insanın bir, bilemedin ikiden fazla çocuk yapması da bir tür sosyal çılgınlık olarak görülüyor. sosyolojik bir trend olarak da insanlar neden evlenmeleri ve çocuk yapmak zorunda olduklarını sorguluyorlar.

    şu anda bile aslında birkaç nesil öncesinde 60-80 yaşları arası yaşanan ölümlerin yaşanmaması, yani ortalama ömrün uzaması ile nüfus artıyor. çok insan doğduğu için değil ölüm oranları azaldığı ve ölümler ileriki yıllara ertelendiği için. günümüzde hindistan çin ve güneydoğu asyada artık bir nüfus patlaması beklenmiyor. nüfusları dengeye oturdu.
    bir tek afrika 21.yy ortalarında bugünkü nüfusunu katlayacak (nijerya vs.) diye düşünülüyor, onlar da aslında bazı diğer dünya ülkeleri gibi keskin bir demografik geçiş yaşarlarsa tahmin edilenden erken bir zamanda dünya nüfusunun artık artmadığı, dengede kaldığı veya azaldığı zamanları kendi ömürlerimizde görebiliriz.

  • tarihin en popüler bilgisayar oyunu olan solitaire’i, çoğumuz ofiste zaman geçirmek için oynamış olsak da microsoft’un bu oyunu, windows’un içine koymasının başka bir amacı varmış.

    yazılım devi microsoft, 1990 yılında, windows işletim sisteminin 3.0’ının piyasaya sürdü. işletim sisteminin içindeki oyunlardan biri de solitaire’di. klasik şekli ile 1700’lü yıllarda geliştirilen solitaire, ilk yaygın dijital kart oyunu oldu.

    1990 yılında bilgisayar, henüz keşfedilmemiş bir dünya idi. bugün çok tuhaf gelse de mouse kullanmak, öyle herkesin harcı değildi. micosoft’un amacı, windows kullanıcılarına, mouse kullanmayı, mouse ile tuttuğu imleci sürükleyip bırakmayı öğretmekti. bugün mouse kullanımının geldiği yere bakacak olursak, microsoft’un amacına ulaşmada, çok başarılı olduğu anlaşılıyor. bununla birlikte, amacı kullanıcıları eğitmek olan tek windows oyunu solitaire değildi.

    bir başka popüler windows oyunu, yine windows 3.1’le piyasaya sürülen “mayın tarlası” oldu. bu defa mouse ile tıklamanın nasıl yapılacağı öğretiliyordu. hem sağ hem de sol tıklama ile çift tıklama terimleri işte o günlerde ortaya çıktı.

    burada da bitmiyor. hearts ve feecell de windows’un hayatlarımıza girmesinde gizli bir göreve sahiplerdi. hearts, kullanıcıların ağda windows’un nasıl çalıştığını anlamasına yardımcı olmaya çalışırken, freecell ise 32-bit ile 16-bit arasındaki uyumluluğu göstermeyi amaçlıyordu.

    bugün 40’lı yaşlarını sürmekte olanlar için, nostaljik bir anlamı olan, solitaire, mayın tarlası, hearts ve freecell hayatlarımıza gizli birer misyonla girmişler. anlaşılan hedeflerini sessizce gerçekleştirmişler.

    kaynak:softpedia

    freecell'in olayını soranlar için debe editi: freecell windows 3.1 için piyasaya sürülmüştü, 32-bit uygulamaların 16-bit windows 3.1 üzerinde çalışmasına izin veren win32s paketi ile birlikte geliyordu. amacı aslında win32'lerin bir parçası olarak tanıtılan 32-bit thunking katmanını (bir veri işleme alt sistemi) test etmekti. thunking katmanı yanlış kurulmuşsa freecell çalışmıyordu. yani oyun sandığımız şey aslında yazılım sistemlerinin gizli bir testiydi.